tag:blogger.com,1999:blog-78608890617958190852024-02-19T17:19:40.946-08:00Kahve Kokusustory of my lifetambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.comBlogger277125tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-5262892291209571592019-02-03T13:28:00.000-08:002019-02-03T13:28:14.079-08:00910220parmaklarımı bir köz gibi yakan düğme. o gece pencerenin önünde bulduğum, unutulmuş düğme. hiç yaşanmamış balkon sohbetlerinden arda kalan, yanıma kalan, cebimde kalan küçük gri düğme. iki şeyi birbirine tutturan, bir yapan, bizi ayıran gri düğme.tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-30822030001441023842019-02-03T13:17:00.003-08:002019-02-03T13:17:38.051-08:007100annemin teneke kutusu şıngır şıngır annemin masasının altında; düğme kutusu renk renk boy boy düğmeler teneke kutu şıngır şıngır rengarenk annemin odası, annemin karanlık odası dikiş iğneleri, düğmeler, renkli düğmeler, dönen düğmeler, kumaş düğmeler, plastik düğmeler, annemin karanlık odasında düğmeler, iğneler, kış geliyor, şıngır şıngır kış geliyor.tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-47068305761095973182018-10-24T15:10:00.000-07:002018-10-24T15:10:47.495-07:002510Yazacak yerim, çalacak kapım olsaydı burada olmazdım. Burada olmaktan hoşlanmıyorum. Ama belli ki kafamdaki seslerin susacağı yok. Yazmam gerek, yazmazsın delireceğim. Yeniden aynı şeyleri yaşamaya gücüm yok. Kendime bakacak halim yok. Bir ayna olsaydım ve ben, kendime ayna olan kendimden bakabilseydim; catlardım.<br />
<br />
Hatalı üretilmiş bir yapboz parçası gibiyim, ne bir şeyi tamamlayabiliyorum ne de tek basima bir anlam ifade edebiliyorum. Yok olup gitsem hiçbir şey değişmeyecek, muhtemelen farkedilmeyecek.tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-82723897572912642342018-02-26T15:01:00.000-08:002018-02-26T15:01:27.967-08:002702sabahın erken saatleri, denize gölgesi yeten bir şehrin acı çığlıklarını anımsatan martı sesleri. sokakta kimi yılların alışkanlığına boyun eğmiş sakin, kimi kavgasıyla güçlü yankılanan düzensiz ayak sesleri.tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-5194017896784196232018-02-26T15:00:00.001-08:002018-02-26T15:00:52.599-08:00002081022072Uykumdan bastıramadığım çığlığımın sesiyle uyandım. Gözlerimi açtığımda henüz güneş doğmamıştı. Ellerim istemsizce boynuma uzandı, boğazım acıyordu. O korkunç rüyayı tekrar görmeye başladığımı bilmek, bende tekrar tekrar çığlık atma isteği yaratıyordu. Koşabildiğim kadar uzağa koşmak ve bu korkunç halimden uzaklaşmak istiyordum. Bunun yerine yattığım yerden doğrulup gece baş ucuma bıraktığım bardağa uzandım. Su ısınmış, içimdeki ateşi bastıracağına daha fazla su isteğine sebep olmuştu. Pencereden sızan sarı ışığın altında odaya baktım. Uzun zamandır yatağımda uyuyamıyordum, salondaki bir kanepeyi yatak olarak kullanmaya alışmıştım. Yerimden kalktım, ayaklarım soğuk taşlara değdiğinde ürpersem de, bu bana kendimi iyi hissettirmişti. Bunun gerçek olup olmadığını sorguladım. Komik, sanki insan gerçeği bilebilirmiş gibi.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
...</div>
tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-57476561075225975682017-12-17T12:27:00.001-08:002017-12-17T12:27:32.599-08:00237. gün Biliyorsunuz, uzun süredir hasta ve yalnızım. size hiçbir şeyin değişmeyeceğini ve içimdeki karanlıktan kurtulamayacağımın farkında olduğumu söylemiştim. Buna rağmen bana umut verdiniz ve kısa bi süre için de olsa onlardan olmanın nasıl bir his olduğunu tatmama yardımcı oldunuz. Bu yüzden sizden nefret etmem gerektiğini düşünüyorum ancak biliyorum ki sizin bir suçunuz yok. Ne içimdeki karanlık ne de kurtulamadığım bu gölgeler sizin suçunuz. Siz benim için elinizden geleni yaptınız, teşekkür ederim. Bazı şeylerin değişmesini ummuştum, yazık ki hayattan bir şeyler beklemek çoğu zaman boşunadır. O geceyi biliyorsunuz, hayatımın en karanlık ve uzun gecesi. Yüzyıllarca süren o gecenin ardından, dün gece uyku ile uyanıklık arasında kanımda bol miktarda yabancıyla beraber bir düş gördüm. O geceyi bir gölge oyununda izlemek gibiydi. Öleceğimden emindim ama gördüğünüz gibi ne yazık ki hala buradayım. Bunlar bir veda, günah çıkarma, affedilme yahut affetme arzusuyla yazılmış satırlar değil. Bunlar sadece elektrik tellerinin sokağıma düşüşü.<br />
<br />
Güzellikten çok kusursuzluğa olan düşkünlüğümden ve arayışımdan haberdarsınız. Törenler Kitabında konuğun ikram edilen ilk fincana ağırbaşlılık ikinciye ise saygılı bir hoşnutlukla karşılık verilmesi gerektiği yazar. Çok daha derin ve ayrıntılı olmakla birlikte benim beklentilerim de benzer kurallar ve alışkanlıklar üzerinedir. Konfüçyüsün ardından yetişen herkes gibi yahut her Talmudcu gibi bu kusursuzluk arayışının hakim olmasına engel olamıyorum. Lakin biliyorum ki kusursuzluk arayışındaki ben, kusursuzluktan çok uzak; bozuk ve çürük bir yapıya sahibim.Bunu değiştirebilecek hiçbir güç yok. Bu çürümüşlüğü maskelemek ve saklanmak adına sürekli kendimi içinde bulduğum değişim hevesleri, şimdi görüyorum ki; bakışlarıma, mimiklerime hatta ten rengime varana kadar işledi. Kusurlarımdan kaçtığım her gün için aynada kendime biraz daha yabancılaşmaya başladığımın farkındayım. İçimde kendi yarattığım ve artık kontrol edemediğim -daha çok kontrol etmekten yorulduğum- bu farklı benlikleri daha fazla taşımak istemediğimden kontrolü devralmalarına izin vereceğim. Bu kararı çok uzun zaman önce vermiştim fakat ne yazık ki cesaretimi yeni toplayabiliyorum. Doğru olanı yaptığımın farkında ve memnunum.<br />
<br />
Umuyorum ki bu kararla beraber çevremde yarattığım kara delikten pek çok kişiyi kurtaracağım. Kendime ve size bir teşekkürü borç bilir, katii suretle bu durumdan sorumluluk hissetmemenizi umut ederim. Aksine benim için en iyisinin bu olduğunu bilmelisiniz.<br />
<br />
Teşekkürler ve hoş kalın.<br />
<br />
-ö.tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-49622562633223669662017-06-20T10:23:00.002-07:002017-06-20T10:23:16.624-07:00gök gürlüyor, korkuyorum tenim karıncalanıyor korkudan beynim uyuşuyor tenim alev alev alnımı yanaklarımı duvarlara bastırıyorum soğuk suyun altında oturuyorum saatlerce yağmurun altında durmak istiyorum üzerimdeki pislik üzerimdeki yalan üzerimdeki bu kan aksın istiyorum bu sahte ağrılarınız ağıtlarınız bu sahte hayatlarınız aksın ben size ne yaptım içim yanıyor içim kavruluyor kanım kuruyor gözyaşımda boğulmak istiyorum. gözyaşım yok, korkuyorum çok korkuyorum nefret ediyorum. hepinizden sesinizden, soluğunuzdan, akan kanınızdan, kapanan gözünüzden, göğsünüzden, ellerinizden, bileklerinizden. hepinizi öldürmek istiyorum tüm dünyayı yakmak yıkmak hepinizin ölüsünün üstüne basıp bir sigara yakmak. içimdeki kini görseniz kör olursunuz, içimdeki çığlıkları ölüm arzunuzla kıvranan ruhumu duyabilseniz kulaklarınızı kesersiniz. kabul edemiyorum yalanlarınızı kabul edemiyorum inanamıyorum neden neden neden tek düşünebildiğim neden hepinizden nefret ediyorum en çok senden yüzlerce kez milyonlarca kez senden dudaklarından sesinden gözlerinden senden nefret ediyorum. neden, yalvarırım bana cevap ver neden. neden. beni en çok sen anlarsın beni sadece sen anlarsın sen bensin neden. neden yaptın neden içimde kalan son inancı söküp aldın benden neden yalan söyledin bana neden. senin için kendimden vazgeçmeye hazırdım aşk değil sevgi değil, ben senin bir anlık mutluluğuna ömrümü vermeye hazırdım sen bendin sen mutluluğu bil istedim sen gül istedim sen en çok kendini sev istedim benim sahip olduğum tek şey bir gün bulacağıma inandığım cevaplardı benim sahip olduğum tek şey umutlarımdı. umudumu aldın. hayatımı çaldın. inandığım her şey yanıp kül olduğunda ardımdan bir sigara yak. benim için çek içine. benim için öldür kendini. bana şiirler okuma. bana ölümler vaatettambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-83014061047950543682017-02-24T18:02:00.003-08:002017-02-24T19:38:23.935-08:00makbergözlerimde hiç doğmayan günlere hasret var. Ne zaman biter bu yalnızlık hissi ne zaman susar sorular. ne zaman bitecek bu depremler, ne zaman dinecek yağmurlar. Ne zaman bulacağım aradığım o bilinmeyenin yolunu, bu yokuşlar nerede biter sen bilirsin her şeyi, cevap ver baba.<br />
<br />
gittiğim her şehirden bir avuç toprak getirdim, camın önünde durur hepsi, senin yanında. göremediğin dünyaları getirdim sana, hep merak ettiğin dünyaların kokularını doldurdum şişelere. biliyorum hep benim yüzümden, hiç fırsat bulamadın görmeye. belki pişman oldun, ama hiç söylemedin hayatını bana verirken. sen kendine bir hayat kurmadın baba, hayatını bana kurdun. saatini hep ileri alırdın, geç kalmaları sevmediğinden. ölüm seni tanımamış belli, kolundaki saate kanmış.<br />
<br />
sessizce kalkıyorum soğuk yatağımdan, zaten uzun zamandır ısınmıyor geceler. içimde sabahlara korku, içimde dayanılmaz acı. boğazımda düğümlenen anılar, hiç geçmeyen keşkeler. kelimeler bile susturamıyor içimdeki çığlıkları, içimde hiç dinmeyen dünlerin ağıdı. çıplak duvarları izliyorum camdan belli belirsiz vuran güneş ışığında, başucumda bıraktığım saatinin camından tavana yansıyan ışığı izliyorum. seni anımsatıyor o da, diğer her şey gibi. seni düşünüyorum nefes alıp verişlerimin durağında. yaşamak dayanılmaz acı. hatıraların çok öncesinde yaşanmış başka bir hayatın cehennemi bu. evet yaşamak dayanılmaz acı. dayanamıyorum daha fazla kendimi sokaklara atıyorum, sokaklar dar gelecek biliyorum, sokakların duvarları kalın. sokaklar dar gelirse denizlere gideceğim, denizlerin dibi bataklık. insan nasıl yaşar, ellerim hep toprak gözlerim hep kan, yaş. ellerin gibi, ellerin hep yaş. ayakkabılarımı nasıl buldum da giydim hatırlamıyorum, evden nasıl çıktım bu sokağı nasıl buldum yeniden. insanlar geçiyor yanımdan ben duruyorum, yaşıyorlar, koşuyorlar, yetişiyorlar bazen. ben vapurları bile kaçıramıyorum, ben bu dünyaya durmaya geldim. hikayelerini merak ediyorum, isimlerini değil. gözlerine bakmıyorum ama merak ediyorum en sevdikleri renk hangisi. kahvaltıda ne yedi o adam, çayına kaç şeker koyar o çocuk. ben soğuk severim belki merak eden olur, bağıra bağıra soğuk severim. ellerin gibi, kapalı gözlerin gibi, ölüm gibi soğuk severim. sokağın girişinde bir tabela, sarılmak istiyorum tüm sokak isimlerine adın gibi, öpmek istiyorum gözlerinden her evin her kapısının tek tek, senin gözlerimden öptüğün gibi kapı ağzında her akşam. ruhum acıyor, kalbim acıyor. zaman her daim durur bu sokakta, adını gördüğüm o tabelanın altında. kim derdi böyle gideceğini bağır çağır bu hayattan, sessiz sakin bir adamdın sen. ellerimi ısıtır kanının aktığı bu sokağın taşları. taşların üzerinde kör tekerleklerin çığlığı. tek tek kaldırıp bu taşları altında aramak istiyorum en başından beri yaşamın o noktada sonlanan nefeslerini, nefesinin tükendiği yerde karıştığı bu son nefesleri tek tek bulup tutmak ayırmak senden, hatta belki kendimden. çünkü biliyorum. hepsi benim yüzümden.<br />
<br />
hiç çağırmasaydım seni o gün oraya, hiç gelmeseydin sen beni görmek için o meydana. ne o araba geçecekti oradan ne sen yürüyecektin arabanın yolundan. ne ben ağlayacaktım yine böyle bağır çağır beni bıraktığın bu yerde. ne gün batacaktı gözlerinden, kıyameti çağırır gibi erkenden. oysa hava güneşliydi, bilirsin hiçbir şeyin kötü olamayacağına inandırır insanı böyle havalar. sen papatyaları gördün mü, kendime aldığım bir buketle elimde, seni beklediğim köşede. beyaz papatyalarımı gördün mü, sen sever misin bilmem, zaten hakkında hiçbir şey bilmem. çayını şekersiz içen insanları bilirim, en sevdiği sayı 2 olanları bilirim. mavi gözlü çocuğun en sevdiği oyuncağı, kırmızı saçlı kadının en sevdiği yaşı bilirim ama senin hakkında bildiğim tek şey bilmediğim her şey baba. kulaklarım sağır, kulaklarım kelimelere sağır, duymadığım sözlere sağır, duymadığım sesine sağır. sırtım üşür şimdi sensiz, hangi ateş verir senin sıcaklığını. şimdi bu yollar nereye çıkar. bu güneşler ne zaman doğar.<br />
<br />
gözlerimde hiç doğmayan günlere hasret var. Ne zaman biter bu yalnızlık hissi ne zaman susar sorular. ne zaman bitecek bu depremler, ne zaman dinecek yağmurlar. Ne zaman bulacağım aradığım o bilinmeyenin yolunu, bu yokuşlar nerede biter sen bilirsin her şeyi, cevap ver baba.<br />
<br />
ö.tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-76030652889125508492017-02-11T09:10:00.002-08:002017-02-11T09:10:18.051-08:00110217ölüm şimdi kurtuluştur kızım,<br />
uzun beyaz odaların esrik yüzlü duvarlarından.<br />
<br />
<br />
hep erkenciydin, hep dakik. sevmezdin uzun oturmalar gibi uzun sohbetleri. parmakların gibi uzundu sessizliklerin ve hep alnına giderdi düşünceli gözlerinden ellerin. hep ölecekmiş gibi yaşadığımdan mıdır bilmem, oturduğun her yerdeki o iğreti duruşun, kendini yoruşun. kimseyi üzmedin kendin hariç ve yine kendin hariç; çok sevdin herkesi. sanırım en çok o kadını sevdin. yoksa bu telaşı neydi ona kavuşmanın. ne vardı böyle gidecek, ne vardı bu kadar isteyecek. ölüm kapında durup sana daha zamanın var dediğinde bile gitmek için apar topar hazırlanışlarının ne gereği vardı. şimdi sensiz bir ev, sensiz bir oda, sensiz büyüyecek ama en çok sana benzeyecek çocuklar bıraktın. keşke söyleyebilseydim, boğazıma takılmasaydı da o yumru gitme diyebilseydim. bıraksaydın da bir kez sarılabilseydim sana. keşke anlatabilsem seni. keşke gözlerindeki hüznü anlatabilsem kelimelerle. keşke dursan bir yerlerde hala, keşke girsen kapıdan ellerinde alışveriş torbaları gözlerinde gitmelere hasretle. yine dakiksin, yine hüzün kokar ceplerin. sevdiğin çiçeklere sarsınlar şimdi seni, dilerim dinsin acıların. söyleyemediğim tüm sevgi sözleri, yanında olsun şimdi.<br />
<br />
hoşça kal.<br />
<br />
ö.tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-56065553722551325652016-12-11T10:28:00.001-08:002016-12-11T10:28:36.686-08:00612111çırılçıplak soyunup sularında<br />
susmuş bir şarkıda dans ettim<br />
adını anmaya korkup çığlık çığlığa<br />
sokaklara hep seni söyledim.<br />
<br />tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-79909460860826149822016-12-11T10:25:00.002-08:002016-12-11T10:25:38.308-08:0011.12<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /><iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/ifXalt3MJtM/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/ifXalt3MJtM?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<< sokaklarda içimi titreten ayaz, masamda ellerimi ısıtan sıcak kahveler, üstümde güvenli ve sıcak tutan kazaklar; penceremde kar taneleri ve ısınmak için birbirine yaklaşmış eller... En sevdiğim mevsimdir kış. Asla kendisi sevdirme ve olduğundan sıcak gösterme illüzyonuna karışmadan olduğu gibi; soğuk, öfkeli ve acımasız. Yaz mevsiminin parlak yapmacık renklerinden sıyrılmış, samimi ve çok güvenlikli bol kazaklarımızın içine sığınabilmemiz için rahat. Bildik, tanıdık o ayıcıklı pjamaları giymek gibi, en sevdiğin filmi battaniyeye sarılıp üçlü koltukta milyonuncu kez izlemek gibi, o en sevdiğin şiiri ağzından soğuğa üflenen dumanda tekrar tekrar okumak gibi. Birini sevmek gibi, tüm vazgeçişlerine rağmen ''olmak istediğin tek yer'' gibi. >></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
2013, aralık.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
ilk adım, ilk sözüm.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
hala anı şarkıları dinliyorum. aynı filmin aynı sahnesine gülüyor, kahvemi soğuk içiyorum. artık kazak giymiyorum, o ayıcıklı pijamayı da. daha çok gülüyor, daha az ağlıyorum. yazdan artık nefret etmiyorum ama kışı da eskisi gibi sevemiyorum. birini sevemiyorum. şiirleri okuyamıyorum. olmak istediğim yer yok artık. 18:02</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
siz hiç soğuk banyo taşları üzerinde saçlarınızdan sular damlarken ağladınız mı? ölmeyi isteyecek kadar mutsuz, hayatta kalamayacak kadar sarhoş? artık yazamıyorum, çünkü hissedemiyorum. taze kahvenin kokusunu alamıyorum, sabah alarmına kızamıyorum, suyun altında kalamıyorum nefesimi tutamıyorum. mutsuz değilim, üzgünüm. 18:54</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
ilk evim, ilk yemeğim </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
tek yaşamaya alıştım, tek kişilik yemek yapmayı öğrenemedim. hiç duşta şarkı söylemedim ama duştan sonra dans etmeyi çok sevdim. kapının önünde ayakkabı bırakmaktan hep nefret ettim. zaten kapı önü ayakkabıları sadece ölüler içindir. evim mezarlığa yakın beni saksılara ekin. 21.05</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: white; color: #202020; font-family: Raleway, HelveticaNeue, "Helvetica Neue", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 15px; text-align: start;"><i>that life is beautiful around the world </i></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /><iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/TRuSTUtl2f8/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/TRuSTUtl2f8?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
ilk aşkım, ilk yatağım</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
çift kişilik yatak aldım, hala solda yatıyorum. babama söyleyin geceleri ağlamayı bırakalı birkaç ay oluyor artık karanlıkta uyuyorum faturamı ödeyemedim bazen üşüyorum. 21:09</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
ilk yaşım, ilk aşım</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
grip aşılarının bile zamanı var, kendine zaman ver. -burada biraz şarap olacak- koşmaktan yorulduğumda daha çok koşuyorum, konuşmaktan korktuğumda daha çok konuşuyorum. yalnızlığı sevdikçe kapıları açıyorum gir içeri. ki öpülmemiş dudaklar yasemin kokarmış, şimdi yaz akşamı hüznüdür ellerin. 21:20</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
ilk kara, ilk mavera</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
bilmiyorum. 21:25</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /><iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/vmFAwzpLbGw/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/vmFAwzpLbGw?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-40201018271639924722016-05-15T15:59:00.001-07:002016-05-15T15:59:11.019-07:00nasıl öldümduydum<div>
ağladım<br /><div>
korktum</div>
<div>
ağladım </div>
<div>
sustum</div>
<div>
ağladım</div>
<div>
kaçtım</div>
<div>
ağladım</div>
<div>
saklandım</div>
<div>
ağladım</div>
<div>
yalanladım</div>
<div>
ağladım</div>
<div>
gördüm</div>
<div>
ağladım</div>
<div>
dinledim</div>
<div>
ağladım</div>
<div>
inandım</div>
<div>
ağladım</div>
<div>
ezildim</div>
<div>
ağladım</div>
<div>
dışlandım</div>
<div>
ağladım</div>
<div>
acıdım</div>
<div>
ağladım</div>
<div>
kızdım </div>
<div>
ağladım</div>
<div>
bağırdım</div>
<div>
ağladım</div>
<div>
bıktım</div>
<div>
ağladım</div>
<div>
yoruldum</div>
<div>
ağladım</div>
<div>
durdum</div>
<div>
ağladım</div>
<div>
dağıldım</div>
<div>
ağladım </div>
<div>
bittim</div>
<div>
güldüm</div>
<div>
<br /></div>
<div>
öldüm</div>
<div>
<br /></div>
<div>
nisan-016</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
</div>
tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-76571379688755702332016-04-28T17:56:00.002-07:002016-04-28T17:56:27.818-07:0014-16Eve girdiğimde saat gece yarısına geliyordu, yorgunluk ve heyecanın halihazırda zayıf olan bünyemi iyice sarstığını görmek için aynaya bakmaya ihtiyacım yoktu. Ayakkabılarımı çıkarıp kahve makinesine doğru gittim. Taze kahveyi koklamak bile daha iyi hissetmeme yetiyordu. Düğmeye dokunduğumda, dakikalar içerisinde aradığım dinginliğe ulaşacağımı anlamıştım. Şimdiden daha iyi hissediyordum.<br />
<br />
ev dediğimiz şey; yağmurdan, soğuktan, sıcaktan ve diğer her şeyden koruyan dört duvardan mı ibaret? bir nevi eşya deposu yahut uyku kapsülü? insan neye ev der? kendini evinde hisseder mi? bir eve sahip olur mu? peki ya eşyalara? ait olmak ya da sahip olmak insanı neden daha mutlu eder? aslında hepimiz eksik miyiz? bir yapbozun parçaları gibi sahip olduklarımız ve ait olduklarımızla kendimizi tamamlayan hatalı varlıklar mıyız? sevmek ve sevilmek bir gereklilik mi? bir kaktüsün bile ihtiyaç duymadığı ilgiye muhtaç mıyız? bir kaktüs bile olamayacak mıyız?<br />
<br />
çok eski olmayan bir zamanda, kendimi bana ait bir odanın içinde yabancı bir şehirde mutsuz ve kimsesiz hissederken; bundan aylar sonra misafir edildiğim bana bile ait olmayan bir odada kabuslarımdan kurtulup huzura dokunabildiğimi görmüştüm. o zamanlar; yer yüzünde, şimdiki zaman ve geçmiş zamanda kendimi en mutlu hissettiğim yer olarak tarif ettiğim odaya sadece birkaç ay sonra tek başıma girdiğimde, her şeyin aynen bıraktığım gibi kaldığını fakat artık odadaki kokuya ve dokuya yabancı olduğumu anlamıştım. fakat beni en çok üzen odaya duyduğum yabancılıktan çok, yatağa tekrar uzandığımda aradığım o huzurlu uyku yerine gözyaşı bulmam olmuştu. şimdi daha iyi anlıyorum ki artık uzak geçmiş gibi görünen fakat, çok da uzak olmayan o zamanlarda yaşadığım bu kaybolmuşluk, gözlerimin açılmasına vesile oldu.<br />
<br />
sonraları pek çok eve ve odaya sahip oldum, pek çok yerde misafir edildim. fakat aynı duyguları bir daha hiç yaşamadım. görüyorum ki insanlar ve evler pek çok benzer özelliğe sahip. bir kalpte misafir edildiğinde, ona ait olduğuna inanmak için çok fazla çaba sarf etmene gerek yok. fakat zamanı geldiğinde ve ait olduğun yerden ayrıldığında; bir zaman sonra sana huzurdan çok gözyaşı getireceğini biliyorsun. hatta belki de bu benzerlikten; bir kalpte huzurunu kaybedince, bir daha asla hiçbir kalpte aynı şeyleri hissedemiyorsun.<br />
<br />
ö.tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-73443471769648732012016-04-28T17:23:00.000-07:002016-04-28T18:14:17.782-07:001-16her şeyiyle tanıdığını sandığın insana yabancılaşmaya ne zaman başlıyorsun? yahut kendine yabancılaşmaya? sen kimsin? ben kimim? ne kadarımız olduğunu sandığımız kişi? yoksa bir çemberin etrafında durmadan dönüyor muyuz? kendimize en çok yaklaştığımızı sandığımız an; aslında en uzak olduğumuz an mı oluyor? Neredeyim, ben kimim? Adım ne, kaç yaşındayım? Ne hissediyorum, ne istiyorum. Ben ne yapıyorum?<br />
Gece dayanılmaz bir hal aldı, yazı masamdan kalktığımda günün ilk ışıkları pencereye vurmaya başlamıştı. O masada ne kadar oturdum hatırlamıyorum. Sanırım yıllar sonra bu odayı ilk defa tekrar gören gözlerle süzüyorum.<br />
<br />
doğup büyüdüğün ve her zaman oraya ait olduğuna inandığın evde artık bir misafir olduğunu bilmek canını yakıyor. ilk adımından, ilk kahkahana; ilk acından, ilk öpücüğüne dek tüm anılarının duvarlardan uzanıp seni sarmaladığı o günlerden sonra bir anda tüm bu anılarının seslerini bir yabancı gibi uzaktan duyacağını ve onlara artık dokunamayacağını görmek insanı adını koyamadığım duygulara sevk ediyor. özlem ya da acı gibi bir şey değil bu. bilmiyorum, olduğun ve hep olacağına inandığın insan olmadığını görmek sanırım. bunun özel bir adı var mı?<br />
<br />
en dayanılmaz acılarımı yaşadığım bu evden ayrılışımı bir zafer olarak görmüştüm. evet, bir daha canımı hiçbir şey bu odada yaşadıklarım kadar yakmadı. fakat şimdi şaşkınlıkla görüyorum ki, acılarımı unutmaya çalışmak ve geçmişimden kaçmak beni olmaktan korktuğum insana dönüştürüyor. artık canım yanmıyor, en son ne zaman ağladığımı hatırlamıyorum. en son ne zaman sevildiğimi, gerçekten ne zaman güldüğümü, huzurlu ve tam hissettiğimi. hissedebildiğim tek şey kocaman bir boşluk. üstelik rahatsız edici de değil, aksine son derece tatmin edici bir boşluk hissi bu. yalnız duygularını uçlarda yaşayan insanların anlayabileceği şekilde şaşırtıcı ve doyurucu.<br />
<br />
andan uzaklaşıp baktığımda gördüğüm şu; ''her şey olması gerektiği gibi'' evet belki de hayatımda ilk defa her şey olması gerektiği gibi. babam, annem, kardeşim. bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar güvenilir dost ve yanında kendim olmaktan çekinmeyeceğim arkadaşlar. belki bir de ufak bir kalp çarpıntısı. bir insan hayatta daha ne kadar nankör olabilir?<br />
<br />
çay-kahve edebiyatı yapmayacağım elbet. fakat kahvenin yanına sardığım sigaramla, yüreğim sıkılmadan kaç öğleden sonra geçirebildim ki hayatımda? yakalamaya çalışmayı bırakıp bir yerde durduğunda ve beklediğinde hayatın sana sunduğu güzellikleri şaşkınlıkla görmeye başlıyorsun. ne garip, onca zaman sahip olduğum ama hiçbir zaman ait olamadığım hayattan vazgeçtiğimde; o son çizgiyi de aşıp her zaman olmaktan korktuğum insanın gözleriyle bakmaya başladığımda, bu hayatın odağında, bu hayatın odağında olduğumu fark ettim. kız çocukları annelerinin kaderini yaşarmış, belki de olan bu. en başından beri kaçmaya çalışmam, beni bataklığın derinliğine sürükleyen asıl sebepti.<br />
<br />
ö.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-54346143085292322782016-01-16T12:57:00.001-08:002016-01-16T12:57:41.402-08:00nergisdışarıda köpek sesleri, dışarıda kızgın şoförlerin bağırışları, dışarıda hiç bitmeyen kaos; içimde ziller çalıyor, bir çocuk ağlıyor, bir kadın çığlık atıyor. içimde kan, kaos, kırmızı. içimde hiç dinmeyen bir acı, kabuk bağlamayan bir yara. içimde ellerinden sızan ölüm. içimde kırmızı; ne kırmızı bir sevda bu ölüm. ne öfkeli ne sesli bir sevda. içimdeki çığlıklardan yüksek değil sokaktaki sesler; içimdeki kaostan korkunç değil tüm o öfkeli yüzler. baktıkça soluyor öfke. baktıkça siliniyor öfkeli yüzler. seni görüyorum, bir kadının ellerinden tutmuş yürüyorsun, gözlerinde tüm anlara ait bir mutluluk. geçmiş ve gelecek orada gözlerinde, anlıyorum ki mutlusun. bir rüzgar esiyor ve karışıyor kokun önce kış dallarına ardından dudaklarımdan ciğerlerime. bir kedi geçiyor önümden, ben gülüyorum. bazen ölüyorum, ama seni hep bir fotoğraf karesine sığdırıyorum. yüzün yana dönük, ışık oldukça sönük. yüzünde bir gülümseme, gözlerinde o kadına ait geçmişin ve geleceğin. seni o ana sıkıştırıyorum. seni sıradan bir günün, sıradan bir saatinin -ama en çok çarşamba sabaha karşı beşe on kala- içinde, renkli bir fotoğraf karesinin içine sıkıştırıp; anılarla dolu bir kutunun en altında unutuyorum.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
irkilerek uyanıyorum, sabahın soğumuş yüzüyle buz kesmiş ellerime bakıyorum. ellerimin yanında ellerini görüyorum, bir çocuk gibi uyuyor. rüya diyorum, rüyalarımda benimsin. onu bana sevdiren mırıltısıyla savaşıyor düşlerinde; üzerini örtüyorum, saçlarına dokunuyorum uyandırmaktan korkarcasına. yüzümü göğsüne yaklaştırıyorum, nabzı her zamankinden hızlı; korktuğunu düşünüyorum. düşlerindeki korkunç canavarları uzak tutacak bir ninni fısıldıyorum göz kapaklarına, belki hafifleyen uykusundan belki de ninninin koruyucu meleklerinden; sakinleşiyor, çoktandır sıktığı yumruklarını serbest bırakıyor. yatağın boşluğuna uzattığı kolunu boynumda onun için oyulmuş noktasına yerleştiriyorum. ne çok yakın ne çok uzak. nefesini dinleyerek gözlerimi kapatıyorum içimde bir ses; ''silinip gitmiş bir gece, yaşamımdaki binlerce geceden biri.'' onu uyandırmaktan korkarcasına hareketsiz kalıyorum bir süre, nefesim, nefesine uyuyor. bir yapbozun parçaları gibiyiz diyorum içimden, ben seninle; sen onunla tam oluyorsun. oysa ''...insan iki kişidir/daha kalabalık değildir/biri olmaktan...'' farkındalığın acısı bir anda nüfuz ediyor hücrelerime, acıdan gözlerim doluyor. buna daha fazla dayanamayacağımı biliyorum. onu bir yapmak için kendimi bozdurdukça parça parça; o tamamlandığında benden geriye bir şey kalmayacağını idrak ediyorum. usulca kalkıyorum yataktan, soğuk taşlara değiyor yalın ayak tenim. hiçbir şey söylemeden, geriye dönüp bakmadan yahut bir not bırakmadan çıkıyorum evden. nereye gittiğimi bilmeden yürüyorum. attığım her adımın beni ondan bir asır uzaklaştırdığını hissediyorum. sokak lambaları hala yanıyor, deniz akşamdan kalma. sokak aralarında köpekler havlıyor. kuşlar henüz rüyalarda. içimden şiirler geçiyor. balkonlu şiirler. asma balkonlu şiirler, aşklar gibi, asma balkonlu aşklar. ufak sarsıntılara dayanmıyorlar yıkılıyorlar. şiirler değil de aşklar, zaten hep aşklar yıkılıyor ardında sadece şiirler kalıyor. ''aşktan yeni çıkmış bir intihar annesizdir/herkes birbirinden kaçar, konuk gidilir/ve balkon kimseyi almaz olur güzelliğine/.../çünkü anılarda ölmeyecek kadar eskidir/güz balkonlarından bir düşün içgeçirmesi'' sanırım bir de mevsimler kalıyor. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
daha fazla yürüyemeyeceğimi hissettiğimde ayaklarımı denize uzatıp oturuyorum, onu ve ona ''hastalıkta, sağlıkta'' yeminini unutturan kadını düşünüyorum. diğer kadın olmak diyorum, kim bilir ne zordur. ben hiç ''ikinci'' olmadım. hoş tek kadın olmayı da beceremedim. katiline aşık bir kurban gibi o kadını düşünüyorum. uzun parlak saçları beliriyor önce gözlerimin önünde, yaz akşamlarında balkonda oturup şarabına eşlik eden şarkılar söylediğini, belki gözlerini kısıp uzaklara baktığını. belki, bazen sigara yaktığını; ama asla sigarasını unutacak kadar dalgın olmadığını hayal ediyorum. gözümde her mevsim elbise giyen, her sabah kahvaltı hazırlayan kadınlar canlanıyor. imreniyorum. sonra kendime kızıp, yüzümü siliyorum. ne anlamı var ki diyorum, ben tek mevsime sıkışmış bir kadınken hayatında, onun dört mevsim oluşunun artık ne anlamı var. sonbaharı sevmeyen adamlar diyorum, hep onlar bulur beni. hep bu son baharlarda terk edilirim. belki bu yüzden kışlarda hiç ısınmaz ellerim. o an karar veriyorum, direnmenin ne anlamı var. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
bir bahar gecesi belime değen ellerini unutuyorum, bir yaz günü karşılaşıp bakışmadan geçtiğimiz o sokağı, bir kış gecesi o beni henüz hiç tanımazken karşılıklı oturduğumuz masayı, on yedi yaşımı, ilk aşkımı, ilk başkaldırışımı, ilk kadın oluşumu. onunla geçirdiğim ilk 20 yılımı gözlerindeki mahmur bakışları dudağının kenarında hiç eksik olmayan çapkın gülüşü ve sonra aynı anda uzandığımız o cam bardağı... o an fonda çalan şarkıyı geride bırakıp; hiçbir şey olmamış gibi denize uzattığım ayaklarımı serbest bırakıyorum, kendimi boşluğa bırakıyorum. bazen, ölüyorum ''...özlendiği odalarda açmayan nergis/ateşi mırıldanıyor kovulduğu bahçede...''</div>
<div>
<br /></div>
<div>
dışarıda köpek sesleri, dışarıda kızgın şoförlerin bağırışları, dışarıda hiç bitmeyen kaos; içimde ziller çalıyor, bir çocuk ağlıyor, bir kadın çığlık atıyor. içimde kan, kaos, kırmızı. içimde hiç dinmeyen bir acı, kabuk bağlamayan bir yara. içimde ellerinden sızan ölüm. içimde kırmızı; ne kırmızı bir sevda bu ölüm. ne öfkeli ne sesli bir sevda. içimdeki çığlıklardan yüksek değil sokaktaki sesler; içimdeki kaostan korkunç değil tüm o öfkeli yüzler. baktıkça soluyor öfke. baktıkça siliniyor öfkeli yüzler. seni görüyorum, bir kadının ellerinden tutmuş yürüyorsun, gözlerinde tüm anlara ait bir mutluluk. geçmiş ve gelecek orada gözlerinde, anlıyorum ki mutlusun. bir rüzgar esiyor ve karışıyor kokun önce kış dallarına ardından dudaklarımdan ciğerlerime. bir kedi geçiyor önümden, ben gülüyorum. bazen ölüyorum, ama seni hep bir fotoğraf karesine sığdırıyorum. yüzün yana dönük, ışık oldukça sönük. yüzünde bir gülümseme, gözlerinde o kadına ait geçmişin ve geleceğin. seni o ana sıkıştırıyorum. seni sıradan bir günün, sıradan bir saatinin -ama en çok çarşamba sabaha karşı beşe on kala- içinde, renkli bir fotoğraf karesinin içine sıkıştırıp; anılarla dolu bir kutunun en altında unutuyorum. sular değiyor tenime, soğuk ve mavi sular. ciğerlerime sular dolarken, her çırpınışta sana uzanıyor ellerim. senin, ellerin dolu, benim ciğerlerim. bazen bazı şeyler bitiyor, bazen gözlerim kapanıyor.bazen, ölüyorum. ne kırmızı bir deniz bu ne kırmızı bir sevda.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
ö.ö.</div>
tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-31330945801077575992015-12-22T12:38:00.001-08:002015-12-22T12:40:03.358-08:0051022122<h3>
<span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span data-reactid=".1.1.0.0.2.1.0.0.1" style="border-image-outset: initial; border-image-repeat: initial; border-image-slice: initial; border-image-source: initial; border-image-width: initial; border: 0px; font-family: inherit; font-stretch: inherit; font-style: inherit; font-variant: inherit; line-height: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">hangi gülüş bastırır, yüreğimde hiç bitmeyen şu acıları, hangi lunaparkta döner başladığı yerde bitmeyen şu dönme dolap. hangi yağmur doyurur kurumuş göz pınarlarını. hangi yol çıkmaz sona. hangi hata dönülmez başa. bu pis kan benim mi ellerimde, cesedim mi şimdi o tek ışıklı boş odada uzanmakta? gitmek mi şimdi ellerden ellere yoksa kalmak mı bir nehrin sularının altında bir başına. korku mu bu yalnızlığın sesi, yoksa vicdan mı boş koridorda adım adım yaklaşan ölüm sesi. şimdi ölmek mi kolay, vermek mi aldığın nefesi. hangi günün baharı çözecek bu içimde buz kesmiş nefesi. kaç ölümün gözyaşı yıkar, bendeki bu nefreti, günahı? kaç adım kaldı yine dönmeye, toprağa toza. ardından sormaya tanrıya ben miydim bugün açan elini sana?</span></span><span style="font-weight: normal;"><span data-reactid=".1.1.0.0.2.1.0.0.1" style="border-image-outset: initial; border-image-repeat: initial; border-image-slice: initial; border-image-source: initial; border-image-width: initial; border: 0px; font-family: inherit; font-stretch: inherit; font-style: inherit; font-variant: inherit; line-height: inherit; margin: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">ö.ö.</span></span></span></h3>
tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-38223208173934141592015-11-14T13:30:00.003-08:002015-11-14T13:30:52.627-08:0015201114<span style="color: #454545; font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">aklıma geldin sevgilim, otur biraz soluklan. uzun yol aşmış olmalısın. aramıza kırmızı gelinciklerden açtığın uçurum artık aşılması imkansız bir ayrılık barındırıyor sanıyordum. oysa şimdi görüyorum ki yanılgının maviliğine kapılmış bir yeni yetme sanıyormuşum seni. hala aklıma gelebiliyorsan sağ sağlim, dolambaçlı ve tuzaklı yolllardan geçip; gelincikleri bir kar günü yaşatmak dışında hiçbir şey imkansız değildir. geçen zamana ve tepetaklak dönmüş hülyalara selam olsun. çay koydum yeni, içmez miydin? </span><br />
<span style="color: #454545; font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;"><br /></span>
<span style="color: #454545; font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">ö.ö.</span>tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-17413999731115441162015-10-20T15:54:00.000-07:002015-10-20T15:54:03.129-07:00bahar temizliğinden hallicegün batıyor, gecenin sessiz yalnızlığının uzattığı ele dokunuyorum. sigara kokusu sinmiş parmaklarımdan başlıyor öpmeye, kırık saç uçlarımdan eğri büğrü parmaklarıma dek şefkatle okşuyor tenimi. bir sigara sarıyorum içine tütüne karışmış ve kurumuş duygularımdan katarak, kül olup eteğime düşene dek çekiyorum hüznü. aralık kalmış pencereden içeri giriyor sokağın ve şehrin pis kokulu kaosu. hikayesinin kıvrılmış yaprağından öpüyorum, dudağımda toz ellerimde hiç bitmeyen resimlerden kalma renkler.<br />
<br />
tam şair olacağım; tezgahtan tencereler sesleniyor, tava beni yıka diyor. kulaklarımı tıkıyorum, duymazdan gelmeye çalışıyorum, bakışlarımı kaçırıyorum uzaklara. tabaklar ağlıyor, en büyüğü pisiz diyor, susun diyorum, yalvarıyorum. çatallar durmuyor cennetten bir bulaşık süngeri düşüyor ellerime kalkıp ocak siliyorum, çamaşır asıyorum. ayşe teyze edasıyla çamaşırlarım şimdi daha beyaz diyorum, bu konuda uzmanlaşmış görüyorum kendimi.<br />
<br />
bazen de gözlerimi kaçırıp uzaklara dalıyım diyorum, duymazdan gelmeye devam edeyim... aralık kalmış camı örten toz tabakasıyla buluşuyor gözlerim, altın gününden remziye teyze edasıyla yakalıyor beni kınayan bakışları; cık cık sesleri kulaklarımda yankılanıyor, kapı kolu kazağımdan yakalayıp yere düşürüyor beni, yüzümü kapatıyorum ellerimle ağlıyorum, sonra gözlerimi aralıyorum, yerde kek kırıntıları...<br />
<br />
tam aşık olacağım; bi gülme geliyor. diyorum kızım git bulaşıklar bekler,,. senin harcın mı sevmek. klorak basıyorum kalbime, mis gibi tertemiz.<br />
<br />
biraz kokuyo, ama olsun,<br />
<br />
ö.ö.tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-67508034420540160782015-08-30T10:19:00.004-07:002015-08-30T10:19:55.276-07:00-2.15<br />
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
Ev dediğinizde gözünüzün önünde canlanan yer neresi? Benim ailem taşınan ailelerden biri olmadı hiçbir zaman. 20 yıl önce bir haziran sabahı kundağa sarılı halde getirildiğim meyve ve çam ağaçlarıyla dolu küçük sokağın sağ tarafındaki 3 katlı binanın en üst katı, o zamanlar hiç farkında olmasam da yaklaşık 70 senelik hayatım boyunca ev olarak bileceğim tek yer olacaktı. İlk aşkım, ilk kahramanım, ilk öpücüğüm, ilk şiirim, ilk aşk acım, ölümle ilk tanışmam... Tüm bu duyguları işte bu kirli beyaz badanalı üç katlı binanın en üst katındaki dört odalı evde tattım. Evet, bana ev olarak tanıtılan ilk yer burası olabilir ancak ilk evim kesinlikle bahsettiğim yer değildir. </div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
<br /></div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
Yıllardır her açılışında acılı bir ses çıkaran ve hiçbir zaman tam yerine oturmayan paslı gri bahçe kapısının bu hali pek tabii eskiliğinden kaynaklı olarak görülebilir. Ancak gerçek şu ki; kapıyı sakat bırakan 1995 yılının baharında beklediğinden üç ay önce sancıları tutan annemi, gece yarısı alelacele hastaneye götürmeye çalışan babamdan başkası değildi. Uyku mahmurluğuna karışmış heyecandan dolayı arabayı çalıştırırken ileri değil geriye giderek bahçe kapısına çarpmıştı. Ancak o gece orada olan hiç kimse şu an bunu hatırlamayacaktır. Çünkü o gece orada dikkat edilmesi gereken çok daha önemli konular vardı. Zaten sonrasında ne olduysa, o gece bahçe kapısı yamulan tek odalı badanasız evdeki dört kişinin düşünecek çok daha önemli konularının olmasından dolayı yaşanacaktı. Ne yazıktır ki, tüm bu olanların tek tanığı da o gece sakat kalmış bahçe kapısıydı. Ki 20 yıldır her açılışında çıkardığı acılı ses de, anlatmak istediklerini kelimelere dökemeyen hasta bir adamın sessiz iniltisinden başka bir şey değildi. </div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
<br /></div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
***</div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
<br /></div>
tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-20067617519995568572015-08-30T10:19:00.002-07:002015-08-30T10:19:35.434-07:00-1.15<span style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">Yalnız, saf çocukluk yahut ilk gençlik yıllarını bir arada geçirmiş; farklı dönemlerde aynı romanın aynı satırlarında kendilerini bulmuş iki insanın sırdaşlığı vardı aralarında. İkisi de, geçmişi omuzlarında taşıyan insanlara özgü bir alışkanlıkla bakıyordu hayata. Bu yüzden birbirlerini hiç tanımamalarına rağmen, sanki yılların dostluğuyla bir masada oturuyormuş gibi hissediyorlardı. İki tarafın da canını sıkan uzun gergin sessizlikler yoktu. Suskunluk bir anlaşma yöntemiydi. İkisinin de unutmaya çalıştığı bir adam/kadın vardı ve birbirlerine farkında olmadan onları hatırlatıyorlardı. Aralarındaki tek sorun, genç kadın onunla huzur bulurken, genç adamın henüz "onu" hatırlamaya cesareti olmayışıydı. Zaten sonrasında ne yaşanacaksa bu ayrılıktan dolayı yaşanacaktı. Hikaye denize kıyısı olan ancak iyotu eksik bir şehirde, nisan ayının son pazar gecesi başlıyor.</span><br />
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
<br /></div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
***</div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
<br /></div>
tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-37518251236383387382015-08-30T10:18:00.001-07:002015-08-30T10:18:08.645-07:000851<span style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">Yağmurla yıkanmış bir gecenin mavi sabahına uyanmak seninle</span><br />
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
Havada henüz taze toprak kokusu</div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
Deniz hırçınlığını kıyıda bırakmış yorgun bir çocuk </div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
Hafiften poyraz açıyor yüzünü, dallarda bir sonbahar şarkısı</div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
Tanrı tarafından yalnız saatlere saklanmış bir hediye bu sabahlar</div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
Seninle izlemek bu cenneti dağılmış saçlar ve yanağımda yastık izi;</div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
Göz pınarlarında kumlar ve o sevdiğim masum çocuk bakışınla</div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
Öyle çok fazla şeye ihtiyacım yok mutluluk için</div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
Huzurlu bir günaydın, yağmur sonrası gün doğumu</div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
Egede bir kıyı kasabasında seni öpmemden hemen önce</div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
Tenime değen iyot kokusu. Sen, ben.</div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
<br /></div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">
ö.ö.</div>
tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-35578739922668556032015-08-30T10:16:00.003-07:002015-08-30T10:16:58.002-07:0051020803<span style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">Peki hayatın bana güzel olmamasının hesabını kim verecekti? Bu sıcak havaların ve yatakta artık dönecek soğuk yerin kalmaması kimin suçuydu? Peki ya adamlar? Her yerde karşıma çıkan ve karşılaşmamız çok geç oldu diyen adamlar, artık kadınlara güvenmediğini söyleyen adamlar. Aşık olduğum adamlar. Bana yalanlar söyleyen adamlar. En güzel yaşlarımın yalanlarla dolu arka sokaklarında ölüşümün hesabını bana bu adamlar verecek miydi? Şimdi yitirdiğim neşemin yerini alan kaşlarımın kenarında belirmiş o kırgın kırışıklığı 20 yaşımın tazeliğine kim açıklayacaktı? Ama ben tüm öfkeme rağmen, tüm küskünlüğüme rağmen hala sevmek istiyorken; hala güvenmek istiyorken ve gözyaşıma yaslanacak bir nehir arıyorken, nerede hata yapıyordum da tüm o "birbirine benzeyen yalancı" adamlara dönüyordum yüzümü. Sonrası, yine kendine kalmalar bu hayatta, en zoru da; yalnız kalamayan kadınlar.</span><br />
<br />
<span style="color: #a00031; font-family: UICTFontTextStyleBody;"><span style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">ö.ö.</span></span>tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-84130633151718315682015-05-22T09:00:00.003-07:002015-05-22T09:00:34.202-07:0005225102<span style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">Eylülün mü yağmuru bu, saat güneşe gelirken ve şimdi huzursuzluğumun bir garip uzantısı sanırım gözkapaklarım şekerlenirken uzakta bir kümesten değen sesler. ve tabii sokak lambası mıyım ben bu terkedilmiş lunaparkın sabaha karşı sönen. Haliyle terim soğumuş kabuslardan sonra vardığım bir mezarlık yalnızlığı seninle yanyanayken kefen örtülü yatağın. Morg mu bu kalbin yeri çünkü unutulmuş yarım tencereler doldurmuş dolapları, bir saksı çiçeği mi gözlerim ki sulanıyor düzenli aralıklarla. Soğuk yerken her yemeği, sevmediğim halde belki yalancıyım senden hallice. Eriyen mumun bile ağırlığı varken, kara duman mıydı karakterin bu poyraz estikçe dağılan?</span><br />
<span style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); color: rgba(0, 0, 0, 0.701961); font-family: UICTFontTextStyleBody; font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;"><br /></span>
<span style="color: rgba(0, 0, 0, 0.7019607843137254); font-family: UICTFontTextStyleBody;"><span style="-webkit-composition-fill-color: rgba(130, 98, 83, 0.0980392); font-size: 14px; text-decoration: -webkit-letterpress;">ö.ö.</span></span>tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-77432095325856440172015-01-27T12:25:00.001-08:002016-01-28T14:44:00.979-08:00hoşçakaloradaydım. birkaç sokak lambasının soluk sarı ışıklarıyla aydınlattığı ıssız yolda sırılsıklam ve tek başıma. nereden geldiğimi ve nereye gittiğimi bilmeden yalnızca uzaklaşma arzusuyla yürüyordum. karşımda görünen nereye ve kimlere ait olduğunu bilmediğim yanıp kaybolan ışıkları düşünüyordum, ışıkların hemen ardında bir bataklık kadar koyu, suskun denizi. denize kadar koşmak istedim, tüm o yolları, sokakları, evleri geçip; kedilerin insanların ve çöp kutularının seslerinden sıyrılıp denize koşmak. bir insan daha ne kadar ölebilir? parsellere bölünmüş sahipli gökyüzünün, aç bir canavar gibi insanları yutan toprak dediğimiz bu mezarlığın, ruhlarını üç beş kuruşa pazarlamış kahrolasıca insanların arasında daha ne kadar ölebilirim?<br>
<br>
tanrım ölmelerin sonu hiç yok mu? yüreğimi paramparça eden bu acıları toplayıp bit pazarında üç kuruşa satmak istiyorum. kar tanesi kadar hafif sorunları öldüren acılar sanan insanları tek tek kollarından tutup sarsmak yüzlerine birer tokat atmak istiyorum. bana öğütler veren, yeter kendine gel diyen insanları dipsiz bir uçuruma yuvarlayıp üzerine bir sigara yakmak sonra ölmeye yatmak...<br>
<br>
ölüyorum sesimi duyuyor musun, bu dev mezarlığa karışıp kaybolacağım. ardımda üç-beş yarım kalmış şiir, bir roman, birkaç kırık kadeh bırakacağım.<br>
<br>
kimseyi acıtmadım, yemin ederim. en çok kaktüsleri sonra kedileri sevdim. kedim öldü, tanrım neden onun ölmesi gerekti? tozlu rafların arasında, artık okunmayan bir kitabın yırtık sayfasında unutulmuş fotoğraflar gibiyim. belki birkaç satırlık yerler edindim, iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar az insanın romanında. bir figüran oldum şu hayatta, hastanede ağlayan bir bebek, kaldırım taşına tek başına çiçekler çizen bir çocuk, hamakta sallanıp aşk hayalleri kuran bir genç kız, sayamayacağı kadar çok mezar taşının başında siyahlar içinde ağlayan bir kadın. hayatın bana sunduğu buydu ve ben sesimi hiç çıkaramadım. evet defalarca isyan ettim, bir iki adam sesimi duyup aralıklarla beni dinledi, hepsine aşık oldum. tanrım şu hayatta en çok aşık olmayı sevdim. sonra gittiler ve ben bölük pörçük aşklarımla yapayalnız; beni dinleyecek başka adamlar aradım, öyle çok yoktular ki inanamadım.<br>
<br>
defalarca kırdım kendimi, defalarca öldürdüm. küveti bile olmayan beyaz ışıklı banyolarda öldürdüm kendimi, kaç defa cesedimi buldular. içimde otuz altı yerinden bıçakladım acımasız insanları, ama ne beni terk eden adamlara kızabildim ne sokakta elindeki şişeyi yere atan kadınlara. yanımdan geçip giderken kornaya basan arabalara küfredemedim, bana vuran, itip kakan adamlara karşılık veremedim. hayatın karşısında dik durup yeter diyemedim. içimde öldürdüm, içimde bağırdım. gece sesler sustuğunda defalarca kavga ettim hayallerimde. avazım çıktığı kadar yeter dedim, yüzümü gömdüğüm ıslak yastığa.<br>
<br>
ne zaman bu kadar zayıf oldum ne zaman bu kadar çürüdü kalbim. hastalıklı ve mutsuz o evde, o odada, çocukluğumu bıraktığım sokaklarda da böyle miydim? bir hastanenin kötü kokan odasında kendimi bilmeden yarı baygın elini tuttuğum kardeşim ölmeden de böyle miydim? babamın, abimin, kardeşimin ve sevdiğim adamın üzerine o bir avuç toprağı atarken; gözümden bir kez olsun bir damla yaş akmamasının sebebi bu muydu?<br>
<br>
hep hasta mıydım, hep yalnız mıydım? sen kollarımda ölmeden önce, son sözün seni sevmedim olmadan önce ben yine böyle miydim. ardından yalanlar uydururken; tanımadığım insanların hikayesini sahiplenip katlanabilmek için tüm bu olanlara karşıma çıkan insanlara hikayeler anlatmadan önce de böyle pis kokuyor muydu sözlerim?<br>
<br>
uzakta görünen o ışıklar yok artık, yol bitti. yanımda gecenin karanlığında dev canavarlara dönüşmüş gibi görünen ağaçlar var, oturduğum toprak ıslak, üzerime yağmurlar yağıyor. üşümüyorum. zamanım yok, şimdiki zaman değil bu, yarın da değil. tek bildiğim geçmiş ve ben o saramış fotoğraf albümüne hapsoldum. beni sarsıp bırakmamı unutmamı söyleyen herkesten tekrar nefret ediyorum. ben böyle olmayı ister miydim? yapabilsem yapmaz mıydım? kolay mı sanıyorlardı, beni anlamıyorlar mıydı, yoksa ben mi çocukluk ediyordum. nereden bilebilirim ben doğruyu yanlışı. kaç yıl yaşadım ki zaten kaç insan tanıdım. sözlerimde mantık arayanlar sadece aptallardı, benim tek bildiğim doğru, hissettiklerimdi.<br>
<br>
şimdi yapabildiğim tek şey görmediğim uzaklara bakıp, tanımadığım adamların şiirlerini okuyup, birbirinden güzel kadınların söylediği hafif acıklı şarkıları dinlemek ve geçmişi düşünmek. kaç insan öldürdüm hiç acımadan, hiç pişman olmadan. defalarca kaçtım hayatımdan, gidecek hiçbir yerim yok yine, çaldığım tüm kapılar yüzüme kapanmışken ve artık seni istemiyoruzları duymaktan bıkmışken şu aç canavarın kollarına bırakıp kendimi bu dev mezarlıkta kendime boş bir yatak aramaktan başka yapabileceğim ne var?<br>
<br>
bu son mektubum, yarın hiç olmayacak ve ben bir daha hiç ağlamayacağım. sözler ve mektuplar hep sonrası için yazılır biliyorum. insanlar ölürken bile gözler hep beni kurtar diye bağırır bunu da biliyorum. belki bu bir imdat çığlığıydı. belki son şarkı. ben de isterdim mutlu bir hayat, belki kavgalar ve çocuklar. olmadı bu hayatı sevemedim, başaramadım. bu benim zayıflığımdı. kimseyi affedemedim. yine de kızmadım.<br>
<br>
insanları ve hayatı bunca severken, en çok karı ve yağmuru; bir anda bırakıp gidiyor olduğunu bilmek garip. bu gün ekmek almadım, sigara sarmadım, müzik dinlemedim, kahvemi bitirmedim. her şeyi yarım bırakıp giderim zaten. bunu da öyle yapacağım. sevmelerimi ve acılarımı yarım bırakıp bir elveda bile demeden çekip gideceğim. Vedalardan nefret ederim, hoşçakal demeyeceğim yine de hoş kalın.<br>
<br>
keşke denize gidebilseydim, özlenmiş bir sevgilinin kollarına koşar gibi kendimi bırakıp sularına zevkinde boğulabilseydim. olmadı. ardımda özlenecek hiçbir şey kalmadı, bu yüzden beni derin hatırlayın. dilediğim gibi gözyaşlarında kaybolmuş ve bir denizin derinliklerine hapsolmuş bir kadın olarak.<br>
<br>
ö.ö.<div><br></div><div><br></div><div><i>27.01.2015</i></div>tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-7860889061795819085.post-35890847678568820842014-12-16T16:09:00.002-08:002014-12-16T16:09:50.997-08:00902041022171sen hiç egeli oldun mu?<br />
çünkü ben oldum bir kere<br />
üzerine zeytinyağı döksen azıcık<br />
her şey güzelleşir, insan bile<br />
kaseye zeytinyağı koydum kekik serpip üzerine<br />
ekmeğimi banacaktım içine<br />
ekmeğimi küf almış<br />
bu mantarlar hiç bilir mi bir ekmek kaç para?<br />
ekmeğin de küfe meyli varmış demek<br />
tahminimce sevişiyorlar karşılıklı<br />
oysa saçın düşse toprağa bizim oralarda<br />
günebakanlar açardı bahçemde<br />
burada balkonumda<br />
bir nane bile açmadı gözünü<br />
kanserin ömrü kaç yıldır?<br />
buzdolabına koysam kalbimi<br />
dondurur mu aşk acısını<br />
hastaydı benim gözüm<br />
19 yıldır götürüyorum kemoterapiye<br />
bir kedim var bir de terliğim<br />
aklım almıyor nasıl biter çayın altındaki su<br />
belli su döngüsüne katıldı gözyaşım<br />
tahminimce yakında yağacak yağmuru<br />
oysa ellerim güzeldi<br />
hem mantarları affetmeyeceğim<br />
ekmeğimi çaldılar diye<br />
tanrı kodladıysa onları yine de yanacaklar mı cehennemde?<br />
benim bilerek yaptığım tek kötülük<br />
6 yaşında bir karınca yuvasına basmaktı<br />
tanrı bana öğretmediyse yapmamamı<br />
kendisi de yanacak mı cehenneminde?<br />
içimde bir söz vardı<br />
soğuktan belki üşütmüş sanırım çıkmıyor sesi<br />
oysa demiştim, içine atlet giymesini<br />
kenardan git ve çabuk dön de demiştim<br />
gidenler dönmüyorlar<br />
kırmızı balonum vardı uçanlardan<br />
ben küçükken kaçırdım onu elimden<br />
annem döner demişti, dönmedi<br />
öğrenmem lazımdı, henüz çocukken dönmediklerini<br />
üzerine biraz zeytinyağı dökeceğim<br />
belki omletine göz yaparım<br />
mümkünse yeşil olsun<br />
sevmem siyah olan zeytini.<br />
<br />
ö.tambirkedi_http://www.blogger.com/profile/15905484076750910673noreply@blogger.com0