Yapmamam gereken bir şey yaptığımı biliyordum yine de
kendime engel olamamıştım. Ahşap masanın üzerinde açık duran defterin sayfaları
beni çekiyordu. Garip olan, o sayfalarda ne yazdığından çok nasıl yazıldığını merak ediyor
olmamdı. Tanıdığımı sandığım, beraber saatlerimi ve günlerimi geçirdiğim bir
insanı aslında hiç tanımadığımı fark etmenin etkisiyle biraz şaşkın, çokça
heyecanlıydım. Çünkü eğer o sayfaları okursam onun ruhunu görebileceğime
emindim. Bu yanlıştı evet ama beni engellemeyecekti. Nitekim öyle de oldu, açık
olan sayfayı bir nefeste okudum. Tanrım! Bu kadar iyi yazabildiğini keşfetmem
bir yana okuduklarım bana zevk vermişti. Betimlemelerin tanımlamaların
netliğinin yanında kendini bu kadar iyi tanıyıp duygularını böyle net ifade
edebilmesi kıskançlık uyandırıcıydı. Bir insanı kendi cümlelerinden tanımak,
tanıdığını sandığın insanı bir anda kafanda oturttuğun yerden çok farklı
noktlara taşıyabiliyordu.
Okuduğum, bir günlüğün sayfalarından çok; sürükleyici bir
romanın rastgele açılmış sayfası gibiydi. Hiç tanımadığın birinin kafasının
içinde olmak gibi, onun hakkında tüm bildiklerini yıkıp seni bambaşka bir
pencereye taşıyordu. Yaşadığım şaşkınlığın etkisiyle ürperdim ve nefes almak
için pencereye yaklaştım. Pencereyi sonuna kadar açıp geceyi soludum.
Şaşkınlığı bir kenara koyarsak yaptığım şeyin utancıyla ürperdim. Telafisi
olmayacak ve bana karşı hissettiği güveni yıkacak türden bir şey yapmıştım.
Kötü yanı, bundan pişman değildim.
Her şey bir yana yazmanın ve okumanın verdiği zevki yeniden
tatmıştım. Yazmanın benim için ne anlama geldiğini, okurken yazanın aldığı zevki hissedip daha bir hevesle
sayfalara sarılmanın ne demek olduğunu unutmuşum. İşte tam şu anda bunları
yazıyor olmamın sebebi de bu.
ö.ö.
.
. . .
. . .
Bir insanı hiç görmeden, ona dokunmadan, kokusunu almadan
sadece bıraktığı satırları tadarak onu sevebilirsin. Bunun dünyanın en güzel ve
en özel duygusu olduğuna eminim. Aynı zamanda bir insanı satırlarından
tanıyorsan onu gerçekte asla tanımaman görmemen gerektiğini de biliyorum. Çünkü
hikayelerin, şiirlerin ve anıların bir büyüsü vardır. Onları okuduğunda yazanın
günlük duruşunu bilmez, saf ruhunu görürsün. Bu öyle büyülü bir tattır ki,
gerçek olan hiçbir şey aynı hissi yaşatmaz. Bu yüzdendir, gün ışığında çok sevdiğin
o şairle tanıştığın an satırlarından yarattığın kişiyle ete kemiğe bürünmüş
kişinin birbirine uymaması. Bu yüzdendir satırlarına aşık olduğum hiçbir adamın
yüzünü görmek istemeyişlerim. Diyeceğim o ki; satırlarımı sev, saçımın rengini
bilmeden. Şiirlerime dokun gözlerimi görmeden. Ve ellerime dokun kalemimin
geçtiği sayfalardan. Çünkü sevgi en güzel satırlara yakışır.
ö.ö.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder