Cuma, Şubat 24, 2017

makber

gözlerimde hiç doğmayan günlere hasret var. Ne zaman biter bu yalnızlık hissi ne zaman susar sorular. ne zaman bitecek bu depremler, ne zaman dinecek yağmurlar. Ne zaman bulacağım aradığım o bilinmeyenin yolunu, bu yokuşlar nerede biter sen bilirsin her şeyi, cevap ver baba.

gittiğim her şehirden bir avuç toprak getirdim, camın önünde durur hepsi, senin yanında. göremediğin dünyaları getirdim sana, hep merak ettiğin dünyaların kokularını doldurdum şişelere. biliyorum hep benim yüzümden, hiç fırsat bulamadın görmeye. belki pişman oldun, ama hiç söylemedin hayatını bana verirken. sen kendine bir hayat kurmadın baba, hayatını bana kurdun. saatini hep ileri alırdın, geç kalmaları sevmediğinden. ölüm seni tanımamış belli, kolundaki saate kanmış.

sessizce kalkıyorum soğuk yatağımdan, zaten uzun zamandır ısınmıyor geceler. içimde sabahlara korku, içimde dayanılmaz acı. boğazımda düğümlenen anılar, hiç geçmeyen keşkeler. kelimeler bile susturamıyor içimdeki çığlıkları, içimde hiç dinmeyen dünlerin ağıdı. çıplak duvarları izliyorum camdan belli belirsiz vuran güneş ışığında, başucumda bıraktığım saatinin camından tavana yansıyan ışığı izliyorum. seni anımsatıyor o da, diğer her şey gibi. seni düşünüyorum nefes alıp verişlerimin durağında. yaşamak dayanılmaz acı. hatıraların çok öncesinde yaşanmış başka bir hayatın cehennemi bu. evet yaşamak dayanılmaz acı. dayanamıyorum daha fazla kendimi sokaklara atıyorum, sokaklar dar gelecek biliyorum, sokakların duvarları kalın. sokaklar dar gelirse denizlere gideceğim, denizlerin dibi bataklık. insan nasıl yaşar, ellerim hep toprak gözlerim hep kan, yaş. ellerin gibi, ellerin hep yaş. ayakkabılarımı nasıl buldum da giydim hatırlamıyorum, evden nasıl çıktım bu sokağı nasıl buldum yeniden. insanlar geçiyor yanımdan ben duruyorum, yaşıyorlar, koşuyorlar, yetişiyorlar bazen. ben vapurları bile kaçıramıyorum, ben bu dünyaya durmaya geldim. hikayelerini merak ediyorum, isimlerini değil. gözlerine bakmıyorum ama merak ediyorum en sevdikleri renk hangisi. kahvaltıda ne yedi o adam, çayına kaç şeker koyar o çocuk. ben soğuk severim belki merak eden olur, bağıra bağıra soğuk severim. ellerin gibi, kapalı gözlerin gibi, ölüm gibi soğuk severim. sokağın girişinde bir tabela, sarılmak istiyorum tüm sokak isimlerine adın gibi, öpmek istiyorum gözlerinden her evin her kapısının tek tek, senin gözlerimden öptüğün gibi kapı ağzında her akşam. ruhum acıyor, kalbim acıyor. zaman her daim durur bu sokakta, adını gördüğüm o tabelanın altında. kim derdi böyle gideceğini bağır çağır bu hayattan, sessiz sakin bir adamdın sen. ellerimi ısıtır kanının aktığı bu sokağın taşları. taşların üzerinde kör tekerleklerin çığlığı. tek tek kaldırıp bu taşları altında aramak istiyorum en başından beri yaşamın o noktada sonlanan nefeslerini, nefesinin tükendiği yerde karıştığı bu son nefesleri tek tek bulup tutmak ayırmak senden, hatta belki kendimden. çünkü biliyorum. hepsi benim yüzümden.

hiç çağırmasaydım seni o gün oraya, hiç gelmeseydin sen beni görmek için o meydana. ne o araba geçecekti oradan ne sen yürüyecektin arabanın yolundan. ne ben ağlayacaktım yine böyle bağır çağır beni bıraktığın bu yerde. ne gün batacaktı gözlerinden, kıyameti çağırır gibi erkenden. oysa hava güneşliydi, bilirsin hiçbir şeyin kötü olamayacağına inandırır insanı böyle havalar. sen papatyaları gördün mü, kendime aldığım bir buketle elimde, seni beklediğim köşede. beyaz papatyalarımı gördün mü, sen sever misin bilmem, zaten hakkında hiçbir şey bilmem. çayını şekersiz içen insanları bilirim, en sevdiği sayı 2 olanları bilirim. mavi gözlü çocuğun en sevdiği oyuncağı, kırmızı saçlı kadının en sevdiği yaşı bilirim ama senin hakkında bildiğim tek şey bilmediğim her şey baba. kulaklarım sağır, kulaklarım kelimelere sağır, duymadığım sözlere sağır, duymadığım sesine sağır. sırtım üşür şimdi sensiz, hangi ateş verir senin sıcaklığını. şimdi bu yollar nereye çıkar. bu güneşler ne zaman doğar.

gözlerimde hiç doğmayan günlere hasret var. Ne zaman biter bu yalnızlık hissi ne zaman susar sorular. ne zaman bitecek bu depremler, ne zaman dinecek yağmurlar. Ne zaman bulacağım aradığım o bilinmeyenin yolunu, bu yokuşlar nerede biter sen bilirsin her şeyi, cevap ver baba.

ö.

Cumartesi, Şubat 11, 2017

110217

‪ölüm şimdi kurtuluştur kızım,
uzun beyaz odaların esrik yüzlü duvarlarından.‬


hep erkenciydin, hep dakik. sevmezdin uzun oturmalar gibi uzun sohbetleri. parmakların gibi uzundu sessizliklerin ve hep alnına giderdi düşünceli gözlerinden ellerin. hep ölecekmiş gibi yaşadığımdan mıdır bilmem, oturduğun her yerdeki o iğreti duruşun, kendini yoruşun. kimseyi üzmedin kendin hariç ve yine kendin hariç; çok sevdin herkesi. sanırım en çok o kadını sevdin. yoksa bu telaşı neydi ona kavuşmanın. ne vardı böyle gidecek, ne vardı bu kadar isteyecek. ölüm kapında durup sana daha zamanın var dediğinde bile gitmek için apar topar hazırlanışlarının ne gereği vardı. şimdi sensiz bir ev, sensiz bir oda, sensiz büyüyecek ama en çok sana benzeyecek çocuklar bıraktın. keşke söyleyebilseydim, boğazıma takılmasaydı da o yumru gitme diyebilseydim. bıraksaydın da bir kez sarılabilseydim sana. keşke anlatabilsem seni. keşke gözlerindeki hüznü anlatabilsem kelimelerle. keşke dursan bir yerlerde hala, keşke girsen kapıdan ellerinde alışveriş torbaları gözlerinde gitmelere hasretle. yine dakiksin, yine hüzün kokar ceplerin. sevdiğin çiçeklere sarsınlar şimdi seni, dilerim dinsin acıların. söyleyemediğim tüm sevgi sözleri, yanında olsun şimdi.

hoşça kal.

ö.