Salı, Kasım 25, 2014

30114120

Yazmazsam delirecektim, ben de yazdım

Şu son üç ay içinde -ki yoğunlukla son bir ayında- her sabah yatağımdan acı içinde kalktım. saç diplerimden tırnaklarıma kadar canım yanıyordu. İlk zamanlar basit bir mevsim gribi diyip geçiştirdiğim şeyin, üzüntüye verdiğim fiziksel tepki olduğunu anlamam birkaç haftamı aldı. İnsanın kalbi ağrır mı? Benim ağrıyor. Nefes alıp vermek bir refleksten çok ihtiyaç olmaya başladı, sık sık nefes alamıyorum diye pencerelere koşmam bu yüzden. Ne zaman canım daha fazla yanmaz desem, tanrı bana gülüyor ve hep daha fazlasını hissedebileceğimi gösteriyor. Mükemmel bir kontrol yöntemi değil mi?

Her sabah bu gün dünden farklı olacak diyorum, hayatımda inanılmaz radikal kararlar alıyorum. Her şey değişiyor ben değişiyorum, büyüyorum, olgunlaşıyorum ve hayatımın geri kalan güzel günlerine açıyorum kendimi dediğim ne çok sabah geçti. Hiçbir şey değişmedi. Ne içimdeki acılar tükeniyor, ne kırgınlıklar tamir oluyor ne de öfke sönüyor.

İnsan içine çıkmaktan hoşlanmıyorum; midem kasılıyor, gözlerim yaşarıyor ve kusmak istiyorum. Bu çocukluğumdan beri böyleydi; sınav sabahları, ödevimi yapmadığım geceler, sevmediğim oyunlar. Hep midemi bulandırırdı. Şimdi insanlar midemi bulandırıyor. Bunun hastalıklı bir fikir olduğunun elbet ben de farkındayım ama asıl doğru olanın bu olmadığını kim söylemiş? İnsanların yüzlerine baktığımda tek görebildiğim maskeler. Maskeler ve yalanlar. Bir zamanlar maskelerden korkan bir adam tanımıştım, hayatımda gördüğüm en muazzam maskeyi taşıyormuş yüzünde, gözlerini gördüğümde anladım.

Yalan söylemenin bu kadar basit bir eylem olabileceğine kim inanırdı. Asla tutulmayacak sözler vermenin, yalanlar söylemenin, inanmadan seni seviyorum demenin bu kadar kolay ve inandırıcı olabileceğini bilseydim eğer; insanlar için yapmış olduğum çoğu şeyi yapmazdım. Belki o zaman, bu denli acı çekiyor da olmazdım.

Bana sormadan hayatıma girip, içimde asla yıkılmaz dediğim tüm duvarları yıkıp, kendime verdiğim tüm sözleri buruşturup atmamı sağlıyorsun. Sonra dünyamı ve beni sana dair şeylerle dolduruyorsun. Kahveyi çayı nasıl içtiğinle mesela. Şanslı rakamınla ya da 7 yaşında aldığın hediyeyle. En kötü ve en gizli anılarınla, hikayenle, gazetede en sevdiğin sayfayla. Duvarlarımı yıkmayı başardığın an da, yıllarca içimde en derine ittiğim en çok gizlediğim zayıf noktamdan vuruyorsun beni. Beni en çok acıtacak yerden. Lanet olsun. Aynı cümlelerle, birebir. Beni 7 yaşıma, beni 11 yaşıma, beni 15 yaşıma döndürüyorsun. Ve hiç acı çekmiyorsun. Çekmiyorsunuz. Herkes yoluna devam ederken ben geçmişe çakılıp kalıyorum ve her sabah her gece her saniye acı içinde isimlerinizi anıyorum.

Tanrıya inanıyorum çünkü eğer inanmıyor olsaydım, tüm bunların bir karşılık bulmayacağı fikriyle hayatta kalamazdım. Kinci bir insanım evet ve bu beni kötü biri yapıyor. İnan bana denedim. İçimdeki tüm kötü duygulardan arınmayı, geçmişle hesaplaşmayı, affeden biri olmayı inan bana, gerçekten denedim. Sonunda ne oldu tahmin et, affettiğim herkes tekrar karşıma çıktı, hepsiyle kapatılmamış defterleri kapatmayı umdum. Geçmişi unutup devam ettim ve ta ta mutlu son; hatırladığım her anı tekrar tekrar yaşandı gözümün önünde. ölmek buysa eğer, evet; hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. aynı değersizlik, aynı umursamazlık, aynı tavırlar aynı pis yalancı gülüşler, çıkarcı sözler, aldatmacalar. Ben 20 yaşında bile değilim, bunları yazıyor olmamalıydım. İçim bu denli dolu olmamalıydı, bu kadar yorulmuş ve bıkmış; bu kadar öfkeyle dolu olmamalıydım. Hayatım boyunca bir kez yalan söyledim, hepinizi affettiğimi söyleyerek. Ben affetmem. Umarım yaşayabileceğiniz en güzel günleri ve en mutlu hayatı yaşarsınız. İstisnasız hepiniz. Sevdiklerinizle ve asla kırılmadan, asla aldatılmadan, asla zorlanmadan. Ama ben affetmeyeceğim, günahlarınızı kabul etmiyorum, üzerimdeki tüm yük artık sizin omuzlarınızda.

 Ben kedi, 19 yaşındayım, hayatım boyunca mutlu olduğumu söyledim ve istisnasız bir gece bile ağlamadan uyumadım. İnsanlara güvenmem, insanları sevmem, insanlara kendimi anlatmam, insanlar pis ve yalancı ama en çok ''en iyi, en saf, en temiz, en doğru'' görülenleri. Ben kedi ve sizi asla affetmiyorum.

-ö.


Cumartesi, Kasım 15, 2014

1511

Nereye gidersen git düşüncelerinden, mutsuzluklarından, anılarından kaçamazsın derler, oysa ben anılarımı ve insanları şehirlere hapsediyorum. Eşyalarımı toplamaya başladığım an parça parça kendimi de topluyorum. O şehre ait hiçbir şeyi koymuyorum çantama. Hiçbir şehre ait olmasam da, durup dinleneceğim bir han gibi tutunduğum şehrin raflarına bırakıyorum yollardan topladığım sesleri. Yolculuğum, yeni bir şehri arzuladığım an başlıyor. İnsan kalabalığına ve gözyaşlarına çarparak otogarlara koşuyorum. Beni ilk çağıran şehrin otobüsüne biniyorum sonra. Başımı cama yaslayıp içimde hiç durmayan o şarkının sesini açıyorum, kulaklarımı sağır eden ses, gözlerimi kapatırken; ruhumu açıyor. Gideceğim bilinmeyenin heyecanı, yolda olmanın huzruna yenik düşüyor her defasında. İneceğim ana dek, tanrıya yol bitmesin diye yakarıyorum. Yine de ne zaman değse saç telimden serçe parmağıma dek hiç tanımadığım o şehrin kokusu; yeni yüzlere, seslere ve sokaklara açıyorum göğsümü. Hiç bilmediğim bir şehrin sokaklarını yepyeni bir dünya keşfeder gibi içime çekiyorum. Acıları, aldatmaları, ölümleri tozuna hapsetmiş her köşe başı, benim gözümde okunmayı arzulayan bakir bir şiir oluyor. Sevgiliye dokunurcasına okşuyorum şehri, öper gibi sessiz kokluyorum. Bir koldan öbürüne koşan arsız bir sevgili gibi, gittiğim şehre aşık olup, gün ağarken sessiz, terk ediyorum. Asla ait ve sahip olmuyorum. Şimdi şu cam kenarında, bir şehre daha veda busemi verdim. Kendimi bulmaya ve yeniden aşık olmaya gidiyorum. Şehirler bana yetmiyor; ben yollara aidim.

ö.ö.

ankara -13

-git artık, dedi güzel adam
+gidiyorum dedi, kadın
Bakıştılar, sustu Ankara
-hoşçakal güzel adam, dedi kadın

41021151

tut ki boğazımda büyüdü şimdi hasretin, şiirler yazar bırakırım kıyılarına elbet takılır denize yazılmış şiirler, bir balıkçının ağına

ö.