Pazartesi, Kasım 21, 2011

İçimdeki ben

Bu gün yine kavga ettik içimdeki benle. Güvensiz, hırçın ve öfkeli.
Kayaları döven dalgalar gibi gözleri kör.
İçimdeki benin her çarpışında öfkesini kayalarıma aşınıyor ruhum duvarlarım.
Eğer bir gün yüzyüze gelebilsek içimdeki benle -ki bilirsin nefret ederim tüm aynalardan- bir kaç tabak kırılacak
Biraz cam ve kırık dolacak, gözlerim kanlanacak, canım yanacaktı.
Ne o durdurabiliyor öfkesini ne ben.
Ne ben diliyorum dinginliğin soğuk öfkesini ne o.
Çünkü biliyor, biliyorum. Nefrete dönmemeli kör dalgalar.
Bu gün yine kavga ettik içimdeki benle.
Tek tesellim aynaların olmaması evimde.
Çünkü ne ben kıyabilirim sakinliğimde tabaklara
Ne o kıyabilir gözlerinin yeşilinin, dönmesine kırmızıya.
Bu gün yine kavga ettik,
Yerde üç damla kan rengi şarap
Kırık kadeh
Ve ölü bir ceset

ö.ö.

Bilmiyorlar

Diyorlar bir yanı dikenli çalı,
Bir yanı saf, pamuk ipliği.
Çok biliyorlar, çok konuşuyorlar
Kırılgan ruhum hiç duymuyorlar.
Öfkeli hırçın dalgalı görüyorlar
Uysal, sessiz, sakin diyorlar.
Bir şaşırıyor bir kızıyor
Ama hep suçlu beni buluyorlar
Henüz küçüğüm, neden görmüyorlar?
Bir yanım kızıl gökler
Bir yanım mavi cehennem
Sanıyorlar ateşler içinde
Bir yudum alevden suyum.
Kimse bilmiyor içimdeki beni,
Çünkü
Tanışıklığımız,
Adımın anlamından öteye
Hiç geçmiyor.

ö.ö.

Pazartesi, Kasım 14, 2011

Ad

31 Temmuz 2011 Pazar, 00:07

Adım Özgür olsun isterdim.
Bir evim bile olmasın,
Olabildiğince geniş gökyüzüm
Ve saçlarımdan başka
Bağım olmasın
Hiçbir düşünce ya da kör inanış
Tutunamasın ruhumda.
Adım Derin olsun isterdim.
Daima sessiz ve ağır
Derin olsun diye düşüncelerim.
Bir okyanus, bir gök kadar derin.
Deniz olsun isterdim adım
Kızgınlıklarımda hırçın
Acımasız ve dalgalı.
Suskunluklarımda durgun
Ve berrak.
Derin ve bulanık
Dipsiz ve açık.
Ama adım Özlem
Rüzgar kadar özgür,
Gök kadar derin
Ve ay kadar deniz ruhum.
Hep yakın
Hep özlemlerle dolu.

ö.ö.

Palyaço

18 Temmuz 2010 Pazar, 17:38

Bazen çok kıskanıyorum şu palyaçoları doğrusu… Yüzlerinde gökyüzünün renginde bir damla gözyaşı ve ona eşlik eden kocaman bir gülümseme... Öyle bir kelebeğin kanat çırpışı kadar kısa süreli de değil hani! Koskocaman bir gülümseme! Gözünden damlayan gökyüzü mavisindeki o gözyaşına inat kocaman bir gülümseme! Evet... Kıskanıyorum onları.. Hele o giysileri... Gökkuşağında saklambaç oynuyorlar sanki! Neşe damlıyor her taraflarından, sanki neşe öyle hissedilebilir bir şey olmuş ve o dipsiz cepleri neşeyle doluymuş gibi... Az sonra tüm insanlığa ceplerindeki neşeyi sunacaklarmış hissine kapılabilirsin! Kim bilir belki de öyledir...
Kocaman burunları ve biçimsiz elleri hiç bir zaman sorun değildir onlar için.. Kimse onların ellerini beğenmeyecek korkusuyla; karanlık ceplerin sonsuz derinliğine ya da avuç içlerinin gizemine saklamaya gerek duymadan, yüzeysel beğenilere sunulmuş dünyaya inat yüzlerindeki o kocaman gülümsemeyle biçimsiz parmaklarını gösterip, kocaman burunlarıyla övünebilirler...
Sokaklarda dans etmeleri hiç bir zaman garip karşılanmaz... Yerli yersiz kahkahaları, sakar davranışları asla sorun olmaz... Kıskanıyorum dedim ya.. Kimse onları çok güldüğü ya da sustuğu için yargılayamaz! İçinden geldiğini yaptığı için yadırgayamaz... Hatta onlara sempati bile duyarlar. Onlar 40 yaşını aştıklarında sokağındaki çocuklarla ip atlayabilirler yüzlerindeki o kocaman gülümsemeyle! Ayakları kayıp merdivenlerden düştüklerinde haline gülebilirler delicesine!
Senin benim yaptım gibi; kablumbağa misali kabuklarına saklanıp, dünyayla arlarına mesafe koymalarına gerek yoktur! Çünkü onlar; tüm dünyanındır! Ceplerinde saklı neşeyi parça parça tüm insanlığa dağıtmayı görev bilmiş, sevilesi Palyaçolar!
21. yüzyılda yaşayan kimsenin, dilinden ayrılıp uzun bir tatile çıkmaya gönlü elvermeyen şu binbir çeşit dertler, tasalar var ya; işte tüm bunlarla dalga geçercesine yüzlerinde taşıyorlar o gülümsemeyi! Kıskanmamak elde mi? Söyler misiniz? Hayatın tüm renkleri saçlarına dolanmış, dokundukları her köşeye pırıltılı bir mutluluk bırakan sakar, savruk, koca burunlu ve biçimsiz parmaklı Palyaçolar!
Hayatın içinde acının, hüznün saklı olduğunu gösteren tek şey yüzlerindeki o gökyüzünü taşıyan gözyaşı değil de ne?
Palyaçoları kıskanıyorum... Hem de çok… Söyler misiniz, kıskanmayıp da ne yapayım? Biçimsiz parmaklarımı avuç içlerime saklamaktan vazgeçip, kocaman burnumu gizlemek için başım önümde yürümeyeyim mi? Yerli yersiz güldüğümde, içimde dolup taşan neşeyi paylaşmak istediğimde yadırgayan bakışlara inat yine şarkımı söyleyeyim mi dans ederken kalabalık sokaklarda? Tüm sakarlığıma rağmen, merdivenlerden zıplayarak inebilir miyim?
Söylesene Palyaço? Seni kıskanmayıp ne yapayım? Yüzüme bir maske, Biçimsiz parmaklarıma bir eldiven geçirip kaplumbağa kabuğuma saklanmaya devam mı edeyim?
Ya sen? Sen nasıl oldu da Gökkuşağında dans ettin? Kıskanıyorum seni Palyaço... Kıskanıyorum...

ö.ö.

* Yüzlerinde her zaman koskocaman bir gülümseme taşıyanlara, taşıyabilenlere… Sevgiyle…

Pazar, Kasım 06, 2011

Bulut

Dünya bir damla sudan yaratıldı;
Sayamayacağın kadar çok nefes önce.
Pas kokulu pervazında pencerenin, güvercinler.
Ki onlar sadece bir parça çamurdandı.
Mutluluğu ateşte kaynatıp bulut yaptılar,
Yaş olup gelmeden gülemesin diye, insanoğlu.
Özgürlüğün bacaklarına ipler bağlayıp
Dünyayı boşluğa bıraktılar.
Özgürlük güneşe koşarken,
Yalnız ipleri yakalayabilenler aysın diye
Sabahları ve bayramları verdiler
Günün ve için aydın, bir de sevdiklerin olsun diye.
Bazıları el yerine taşları öptüler
Onlar da, vatan sağolsun diye.
Dünya henüz küçücük bir taneyken
Dalında huzurun;
Mutluluk kaynayan kazandan
Yanlışlıkla düştü kor ateş.

Çünkü ne su bilirdi gözyaşı olmayı
Ne nefes bilirdi solmayı.

Ateş mutluluğu kaynattıkça
Güvercinler ve bulut
Ve bulut ve insan.

Sonra sordu tanrı;
Bir bulut ister misin?

İşte senin olsun, bu ipi sıkı tut.

ö.ö.

Salı, Kasım 01, 2011

Çok şükür

Aşk yalnız Kasımda değil;
Zamanın her kıvrımında başka yaşanır.
Ki bundandır,
Nazım'ın her mevsim
Ayrı bir aşka tutulması.
Öyle ya
Gün sonunda çekilirken
Güneş sevgilisinin koynuna
Her mevsim
Duyabilirsiniz
Derin bir nefeste şükreden,
Beyaz martıları.

''Çok şükür aşığım''
Özgürlüğün esaretine...

ö.ö.

Duman

Ömrün son gecesi, vakit
Duman; bir yılan gibi sinsi ve acımasız
Ömrün sonunda sevdiğim
Huzurlu bir rüyanın kollarındasın.
Sevginin bol vakti şimdi, bayramlar
Yokluğunda öksüz; çocukluğum.
Ne güzel ellerin ve masalların
Ne aklara karışmış saçların var şimdi.
Düşmandır artık içim, soğuğa
Duman ve o kahrolası sobalara!
Seni benden ayıran tatlı uyku
Haram olsun gecelere ve karanlığa.

Öfkem bir zehir ve özlem sonsuz bir kuyu.
O duman ve kahrolası sobalar!
Son kez göremeden yüzünü
Seni benden alan o gece
Ve o duman,
Yalan!

Uyan sevdiğim, bayram geliyor.

ö.ö.
30.06.06
Pamuk kalpli anneannem, Havva Saçaklı'ya ithaf edilmiştir.