Çarşamba, Ağustos 06, 2014

11026

10.06.2014 saat 14.11
Az önce balığa benzeyen bir bulut gördüm
Balık bir palyaçoya ardından korkunç bir bebeğe dönüştü
gözlerimi kapamadan hemen önce düşünceli bir yüz gördüğümü sandım
Yaşlı, çizgili ve gözleriyle ruhumu okuyan düşünceli bir adam.
Şimdi eve gidiyorum uyuyacağım
2 günü geçen uykusuzluk ve huzursuzluk insanı dipsiz ve ürkütücü fikirlere sürükleyebiliyor

47290

Elinden çıkma bir şiir borcun var "sevgi"li
Elinin değdiği sayfalarca
Yüreğime dokunacak cümlelere borcun var.
Senden bir deniz dolusu sözü sığdıracak
Bir gözyaşı alacağım var.

141103

İkimize şiirden bir dünya yaratıp kelimelerce sevişirdik sıcak ağustos gecelerince, gün doğuncaya kadar anardık sevda sözlerini. Şimdi o şiirlerin güzel kadınları ve adamları, nasıl kıskanırlar bizi. Sen yarattığım en güzel adam, sen yazdığım en güzel bitmemiş hikayem. Sen sıcak kalbince bilinmeyen en büyük hazinem. Ne güzel zamanlar çizerdik tavanı yıldızlarla dolu tozlu ve huzurlu gök kubbemize. Ne güzel sen ve ben ve biz olurduk. Geçmişe dönebilsek şimdi neyi farklı yapardık, hangi virgül atlanırdı hangi nokta; kim bilir? Ne şair ruhlu zamanlardı o son yaz. Ne güzel noktalar bırakırdık ardımızda şehirler ve şiirler dolusu. Sevişirdik sen ve ben ve biz olana dek. O son yazın son baharına dek. Ardımızda üç küçük nokta bırakıp ne güzel bittik şimdi şiirden iki farklı şehrin daracık sokaklarında. Bizden ayrı, sen ve ben.

67748

İşte şimdi yine o her tonunu ezbere bildiğim gün doğumunu izliyorum kendi şehrimden. Sokağındaki her ayak sesi, göğündeki her ton sanki zihnime tanrının elleriyle çizilmiş canlı bir tablo. Hiçbir şey daha çok yoramaz beni bu şehre duyduğum öfke ve sevgi kadar. Nereye gidersem gideyim, ne kadar uzak olursa olsun gittiğim yol yine nuraya döneceğimi biliyorum. Ait olduğum güneş ve ay bu şehrin semalarında çünkü. Adımdan yaşımdan dilimden ve dinimden emin değilim. Ama ait olduğum yerden her zaman eminim. Tüm çocukluğum ve gençliğim bu şehrin sokaklarına sinmiş anılardan oluşuyorken nasıl buraya ait olmam ki zaten. Gün doğumunda saklı bir güzellik var bu şehirde, sabah ayazında, gün doğumunda. Sanki sihirli bir ton var kumru seslerinde. Ne zaman bu saatlerde camımı aralasam odama dolan pembe mor mavi tonları, iyot kokuları, kış rüzgarının taşıdığı pirina aroması, uykusuz kedisi, çok sesli horozu, tek tük araba sesi ve komşu evlerden hiç eksik olmayan çocuk ağlamalarıyla öylesine tanıdık öylesine yabancı ki. Kavuniçi kupama koyduğum kahvemle iyi kötü tüm anılarım sanki git gide yaklaşan sabahın kovaladığı kabuslar gibi. Bu saatleri dinlemeyi, bu saatleri yazmayı ve bu saatleri yaşamayı seviyorum. Sarı güneş tenime dokunup tüm sihri yokedene dek hissettiğim tüm güzel şeyleri. Tanrım bana bu şehirde kalacak ve bu şehirden gidecek gücü ver. Sevdiğim ve sahip olduğum her şeyi kaybetmeden önce.

15337

Yağmurla yıkanmış bir gecenin mavi sabahına uyanmak seninle
Havada henüz taze toprak kokusu
Deniz hırçınlığını kıyıda bırakmış yorgun bir çocuk
Hafiften poyraz açıyor yüzünü, dallarda bir sonbahar şarkısı
Tanrı tarafından yalnız saatlere saklanmış bir hediye bu sabahlar
Seninle izlemek bu cenneti dağılmış saçlar ve yanağımda yastık izi;
Göz pınarlarında kumlar ve o sevdiğim masum çocuk bakışınla
Öyle çok fazla şeye ihtiyacım yok mutluluk için
Huzurlu bir günaydın, yağmur sonrası gün doğumu
Egede bir kıyı kasabasında seni öpmemden hemen önce
Tenime değen iyot kokusu. Sen, ben.

6628569

çünkü hayat bir fincan kahve kokusu