Çarşamba, Ağustos 06, 2014

67748

İşte şimdi yine o her tonunu ezbere bildiğim gün doğumunu izliyorum kendi şehrimden. Sokağındaki her ayak sesi, göğündeki her ton sanki zihnime tanrının elleriyle çizilmiş canlı bir tablo. Hiçbir şey daha çok yoramaz beni bu şehre duyduğum öfke ve sevgi kadar. Nereye gidersem gideyim, ne kadar uzak olursa olsun gittiğim yol yine nuraya döneceğimi biliyorum. Ait olduğum güneş ve ay bu şehrin semalarında çünkü. Adımdan yaşımdan dilimden ve dinimden emin değilim. Ama ait olduğum yerden her zaman eminim. Tüm çocukluğum ve gençliğim bu şehrin sokaklarına sinmiş anılardan oluşuyorken nasıl buraya ait olmam ki zaten. Gün doğumunda saklı bir güzellik var bu şehirde, sabah ayazında, gün doğumunda. Sanki sihirli bir ton var kumru seslerinde. Ne zaman bu saatlerde camımı aralasam odama dolan pembe mor mavi tonları, iyot kokuları, kış rüzgarının taşıdığı pirina aroması, uykusuz kedisi, çok sesli horozu, tek tük araba sesi ve komşu evlerden hiç eksik olmayan çocuk ağlamalarıyla öylesine tanıdık öylesine yabancı ki. Kavuniçi kupama koyduğum kahvemle iyi kötü tüm anılarım sanki git gide yaklaşan sabahın kovaladığı kabuslar gibi. Bu saatleri dinlemeyi, bu saatleri yazmayı ve bu saatleri yaşamayı seviyorum. Sarı güneş tenime dokunup tüm sihri yokedene dek hissettiğim tüm güzel şeyleri. Tanrım bana bu şehirde kalacak ve bu şehirden gidecek gücü ver. Sevdiğim ve sahip olduğum her şeyi kaybetmeden önce.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder