Pazartesi, Ekim 24, 2011

İnsanlık, hepimizin

Varlığımızın, insaniyetimizin, sebebimizin. Var oluş ve yaşama amacımızın, farkında mıyız gerçekten?
Hayatınızdaki en önemli şey nedir? Refah içinde bir hayat sürmek, işinde yükselmek, çocuklarına iyi istikbal sağlamak? En kaliteli şaraplardan tadıp, dünyayı görmek? Yoksa adını duyurabileceğin işlere imza atmak ve ''marka olmak'' mı? Söyler misiniz ''insan'' olmanızın sebebinin farkında mısınız? Bir insana; insan olmasının öğütlenmesi, ne acı...

Gün doğumunda gökyüzünün aldığı renkleri biliyor musunuz? Gün doğarken, yaşayabiliyor musunuz? Turuncunun, sarının ve yeşilin; en parlak, en sade, en güzel, en pastel tonları nerede hiç merak ettiniz mi? Sabah işe yetişmek için aceleyle koşarken, üzerine bastığınız karıncanın ne yapmak üzere yol aldığından haberiniz var mı?

''Yaşıyorum'' derken; yaşamaktan anladığınız şey ne? Sadece merak ediyorum; insanca yaşamanın mümkün olduğu bi'yer var mı bildiğiniz?

Nefes alıp vermelerden ibaret değildir yaşam. Yaşam bir resimdir, bir şiir, bir fotoğraf karesi. Yaşam denen; bir insanlık sınavıdır. Hayatın tatlarını algılayarak yürüyebilme mücadelesidir bu yolda. Kolkola, insanla, insanlıkla. Acımasız ve katı değildir hiç bir zaman hayat; aksine size fırsatlar sunar, ''iyi'' olabilmeniz için. Kendinizi iyi hissedebilmeniz, gerçekten bir şeyler yapabilmeniz ve en önemlisi ''yaşayabilmeniz'', gerçekten var olabilmeniz için. Her acı, her yıkım; bir doğuşun bir birlikteliğin sebebi için fırsattır. Önümüzdeki fırsatları, onlar orada değillermiş gibi yok sayıyoruz, yazık.

Yazık ki; insanların birbirlerine ve en başta kendilerine yabancılaştığı toplumlardan bahsediyoruz. Evet evet 21. yüzyıldır bahsettiğim, uzaklarda aramayın. Farkındalığa yabancı, insanlığa, kendilerine uzak toplumlar. Hayatın, günün, güneşin, yaprakların üzerindeki çiyin farkındalığından mahrum, insanlık... Acıların bizleri bir araya getirmesi beklenirken, kulaklara dolan tek şey; birbirini suçlayan, öfkeli, ve yıkımlara''oh olsun'' diyen-diyebilen sesler! Ne acı, öyle görünüyor ki; insaniyet sınavından yeterli not alamayacağız.

''Böyle zamanlar, insaniyetin turnusol kağıdı gibidir.'' demiş, Levent Üzümcü. Sanırım insaniyetimiz; gece kadar karanlık... Katran karası yer gök, katran karası gözler... Acımasız, demirden yürekler...

Ancak gecenin en karanlık anı, güneşin doğmaya en yakın olduğu zaman değil midir her zaman?

Neden güneş olmuyorsunuz?
Neden güneş olmayasınız?
Neden susuyor, neden susturuluşa göz yumuyorsunuz?

İnsan olma şansımız hala elimizdeyken, bu kaçışlar niye? Ah, sakın söylemeyin! Yoksa yine ''süpermen''leri mi bekleyeceksiniz...

İnsanlık, hepimizin

ö.ö.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder