Yaşanan acıların prim yaptığı bir dönemdeyiz.
Ne kadar gözyaşı, o kadar ilgi!
Ne kadar duygu sömürüsü yapabiliyorsan o kadar çok gelecek vaad ediyorsun
Ve ne kadar çok acı yaşarsan, o kadar çok şanslısın bu hayatta, unutma!
Çünkü ''yangında ilk kurtarılacak'' sensin ''tatlım''.
Öyle güzel boyuyorsun ki gözleri
Şaşıramıyorum bile sana, sahte sahnen akıverir diye, yazık.
Ne var biliyor musunuz, ne kadar çok ölümle iç içeyseniz
O kadar bağlısınız hayata!
Ne kadar çok acı çekmişseniz o kadar çok güçlüsünüz!
Kimi kandırıyorsunuz ki yalanlarınızla?
''Acındırma politikanız'' ve
Yalanlarınız nereye kadar sizi ilgi odağı yapabilir?
Bu gün ölsem mesela
Kaç gün hatırlarsınız beni?
Bir? Üç? Belki bir hafta?
Bir ay??
Ne olacak ki ardımdan siyahlara bürünüp yas mı tutacaksınız
Güneş doğmayacak ya da yıldızlar birer birer
Yer yüzüne mi inecek?
Sizin şu ''yalancıktan'' hastalıklarınız
Afedersiniz ama, fazla sahte
Buram buram yalan kokuyorsunuz, sahteliğinizden arınıp da geliniz...
Gölü ya tutarsa diye mayalamaya benziyor yalanlarınızın hikayesi -Gerçek olamayacak kadar acemi.-
Ama üzgünüm, sizinki göl değil
Yalandan bir bataklık.
Çok mu acımasızım, yapmayın canım!
Sadece siz biraz körsünüz,
Biraz uzak,
Biraz da sağırsınız.
Yakına yaklaştıkça görüyor insan
Uzaktan göremediklerini
Ve sustukça duyuyor insan
Kabullenemediği yalan sözleri!
Şems-i Tebrizi'nin dediği gibi,
"Bazen de susmak gerekir, duymak için"
Bu yüzden çok konuşurum
Yalanlarınızı duymamak için.
Üzgünüm, yine çok konuştum
Ne diyordunuz, sizi yine hiç dinlemedim?
ö.ö.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder